Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında kurulduğunda, modern bir ulusun temelleri atılmaya başlanmıştı. Bu dönemde Atatürk ve arkadaşları, yalnızca bir devletin değil, aynı zamanda bir toplumun da yeniden inşa edilmesi gerektiğini düşünerek, kadın-erkek eşitliği gibi kavramlara önem vermişlerdir. Ancak, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, bu çabanın en önemli yapı taşlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkı, Cumhuriyet’in ilanından sadece on bir yıl sonra, 1934 yılında yasalaşmıştır. Bu gelişme, yalnızca kadınların toplumdaki yeri açısından değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi yolundaki adımları açısından da büyük bir önem taşımaktadır.
Kadınların seçme ve seçilme hakkı, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde önemli bir yer tutar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların toplumsal hayatta sınırlı bir yeri vardı. Ancak, Batı'daki kadın hakları hareketlerinin etkisiyle kadınların toplumdaki rolü giderek önem kazandı. Şöyle ki, 1913 yılında ilk kez Osmanlı İmparatorluğu'nda bazı kadınlar, Darülbedayi'de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) sahne alarak toplumsal hayatta görünür hale gelmişlerdi. Fakat bu, siyasi alanda kadın haklarını elde etmek için atılan yalnızca bir ilk adımdı. Cumhuriyet'in ilanından sonra, Türkiye’de kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi hakları konusunda önemli reformlar başlatıldı.
1930 yılında Türkiye, kadınların muhtar olarak seçilmesine izin veren bir yasayı yürürlüğe koydu. Bu yasayla, kadınlar ilk kez yerel yönetimlerde görev alabilir hale geldi. Ancak, pek çok kişi bunun yeterli olmadığını düşünüyordu. Bu bağlamda, kadınların oy verme ve seçilme hakkının elde edilmesi için bir dizi reform gerçekleştirildi. Nihayet 1934 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen önerge, kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıdı. Böylece, Türkiye, 1935'teki genel seçimlere kadın adaylarla katılan vatandaşlar arasındaki ülkelerden biri oldu. Bu gelişme, dünya çapında kadın hakları mücadelesinde de önemli bir adım olarak görüldü.
Mustafa Kemal Atatürk, kadınların toplumdaki yerinin güçlenmesine büyük bir önem vermiştir. Onun liderliğinde gerçekleştirilen devrimler, Türkiye’yi çağdaş bir ülke haline getirmeyi hedefliyordu. Atatürk, "Dünyada hiçbir devlet, toplumlarını kadınlar üzerindeki haklarını sınırlayarak güçlü hâle getiremez" diyerek kadın haklarının önemini vurgulamıştır. Bu bağlamda, kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmeleri, kültürel ve siyasi dönüşümün önünü açmıştır. Atatürk, kadınların eğitimi, iş hayatına katılımı ve toplumsal hayattaki rollerinin artırılması konularında her zaman cesaret verici bir tutum sergilemiştir. Kadınlar, eğitim alanında ve meslek seçimlerinde daha özgür hale gelerek, toplumsal hayatta kendilerine yer bulmaya başlamışlardır.
1934 yılında kazanılan seçme ve seçilme hakkı, yalnızca Türkiye'nin değil, dünya genelindeki kadın hareketleri için de bir örnek teşkil etmiştir. Kadınların siyasi alanda aktif rol alması, onların kendi haklarını savunma ve toplumsal değişim için mücadele etme konusunda da bir adım atmalarını sağlamıştır. 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili olarak meclise girdi. Bu durum, Türkiye’nin kadın hakları konusunda attığı bu önemli adımın meyvelerini topladığının göstergesidir. Kadınların siyasette ve toplumda yer alması, pek çok alanda reformların ve yeniliklerin önünü açtı.
Bugün, Türkiye’de kadınların oy verme oranı oldukça yüksektir. Kadınlar, yerel yönetimlerden ulusal düzeye kadar her alanda görev almaktadır. Ancak yine de, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kat edilmesi gereken uzun bir yol bulunmaktadır. Kadınların siyasette daha fazla yer alması, pek çok alanda cinsiyet eşitliği mücadelesinin devam etmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Geçmişte yaşanan bu önemli adımlar, günümüz Türkiye'sinde kadınların haklarını savunmaları ve güçlenmeleri için bir temel oluşturuyor. Seçme ve seçilme hakkı, yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda kadınların toplumsal eşitlik mücadelesi açısından vazgeçilmez bir unsurdur.
Sonuç olarak, Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkının kazanılması, sadece kadınların değil, tüm toplumun eşitlik ve adalet mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihi adım, kadınların siyasi hayatın içinde aktif birer birey olmalarını sağlayarak, değişim ve dönüşümün kapılarını aralamıştır. Kadın-erkek eşitliği, Türkiye’nin demokratik geleceği için kritik bir konudur ve bu yolculuk, geçmişte kazanılan hakların korunması ve genişletilmesi ile devam edecektir.